31 Temmuz 2013 Çarşamba

GERÇEĞİ BULANDIRAN ADA

Kurt Vonnegut’ın Kedi Beşiği adlı romanının merkezinde şizofrenik bir arayış yer alıyor. Amerikalı yazar, adım adım ördüğü bir yalanın gerçekliğine doğru sürüklerken, kitabın sonunda, gerçeğin ne olduğu konusunda birçok soruyla baş başa bırakıyor okuru.

KEDİ BEŞİĞİ, KURT VONNEGUT, ÇEV.: SERKAN GÖKTAŞ, APRİL YAYINCILIK, 256 SAYFA, 20 TL


"Bu kitapta yazan hiçbir şey gerçek değildir.” epigrafıyla başlıyor Kurt Vonnegut’ın Kedi Beşiği adlı romanı. Kitabın, gücünü bu kısacık cümleden aldığını söylemek abartılı olmaz. Nitekim metnin sonlarına doğru, gerçek değil denen şeylerin, insan doğasının yıkıcılığına, modern insanın deliliğine, bunalımına işaret ettiğini; son yüzyıla damgasını vuran toplumsal değişimlerin ana izleğindeki bilimin, bu yıkıcılığın hem nedeni hem de kurtarıcısı olarak gösterildiğini fark ediyoruz.

İnsana ait gerçekliğin şizofrenik sınırda aranması gerektiğine işaret eden Jacques Lacan, başkasının yarattığı ve kişiye ait olmayan bir dünyanın parçası olmaktansa, insan kendi şizofrenik gerçekliğinin (yalanının) parçası olmalıdır, der. Bu bağlamda, Kedi Beşiği’nin ana izleğinin de, benzer şekilde bir tür şizofrenik arayış olduğunu söylemek yerinde olur sanırım. Nitekim metnin bizi çağırdığı yer, anlatıcının tabiriyle insanın foma’sıdır. Bu durumda şu soru sorulabilir belki: Kitapta yazılanlar gerçek değilse, anlatıya dönüşen bunca meselenin gerçeklikle bağı nedir? Yazar bu gerçek dışılığa foma diyor; zararsız yalanlar yani. Bu noktada, yalana dair bir tür gerçek dışılık şeklinde anlatıya dönüşen metin, okurda oluşan merak duygusu nedeniyle giderek sürükleyici bir hal alıyor. Yazar, anlatıyı yer yer bilim kurgunun, yer yer de fantastik birtakım öğelerin sınırlarında dolaştırarak okurun ilgisini diri tutuyor. Ardından meselesini metaforik bir düzleme taşıyarak foma’nın sınırlarını genişletip yarattığı hayal dünyasıyla da başka bir gerçekliğin izini sürüyor.

‘Dünyanın Sona Erdiği Gün’

Kitabın başkarakteri Jonah (John), “Dünyanın Sona Erdiği Gün” isimli bir kitap yazmaya niyetlenir. Bu kitapla amaçladığı şey, Amerikalıların Hiroşima’ya attığı atom bombasının yarattığı yıkımı ve bazı Amerikalıların (özellikle atom bombasını Hiroşima’ya bırakan Nobel ödüllü fizikçi Dr. Felix Hoenikker) bu yıkım sonrasındaki yaşamlarında ne gibi değişimlerin meydana geldiğini araştırmaktır. Romanın, bu yönüyle, modern insanın anlam arayışı şeklinde okunabilecek bir metin olduğu da söylenebilir.

Vonnegut, romanının birçok yerinde ‘dünyanın sonu’ndan bahseder. Metin ilerledikçe anlarız ki, dünyanın sonu denilen durum, yani bir arayışa dönüşen bu olgu, aslında insanın yarattığı kendi sonudur. Nitekim buz dokuz denen bir madde vardır ki, bir taraftan bunun nasıl öldürücü olduğu anlatılırken, diğer taraftan neden böyle bir maddeye gereksinim duyulduğu konusunda insancıl bir sorgulamanın kapıları aralanır. Yaratılan kıyamet metaforuna insanların nasıl da teslim oldukları, adım adım kendi sonlarına doğru nasıl sürüklendikleri anlatılır.

Bu sürüklenme hali ile ortaya çıkan hakikat, insanın yalnızlığına dair bir ada ile karşılığını bulur. Bu ada, Karayip Denizi’ndeki çakıl taşlı plajların ve keskin mercan kayalıklarının olduğu San Lorenzo Cumhuriyeti’dir. Bu cumhuriyet yıllarca Batılı ülkelerin sömürgesi olarak kalmış bir ada ülkesidir. Neredeyse onar yıl arayla yönetimi el değiştiren bu küçük ülke en son Amerikan sömürgesine dönüşmüştür. Yazarın, Dünyanın Sonu kitabı için aradığı bütün Amerikalılar da o adadadır.

Bir yalanın gerçekliği

Şizofrenik bir yalanın gerçekliğine sığınıp bu gerçekliğin peşinde koşan anlatıcının ısrarla kaçındığı ve başkasının gerçekliği olarak niteleyebileceğimiz bu durumun, söz konusu adayla uzamsal boyutta bir karşılık bulduğunu söylemek mümkün. Diğer bir ifadeyle, bu adaya bilimin insanı ruhsuz kılan soğukluğu da denilebilir. Bu noktada, bilimin insanların elindeki irkiltici ruhsuzluğunu sorgulamaya başlayan yazar, okuru adım adım dinsel bir arınmanın kıyısına sürükler. Bu dinsel arınmaya da Bokononculuk adını verir. Bununla yetinmez, insanın ruhsuzluğunu sorguladığı gibi, hâlihazırdaki ideolojik yönleriyle ülkeleri ve bu ülkelerin rejimlerini de sorgular, eleştirir. İnsanın kendisini bu durumun parçası kılmasındansa, yarattığı şizofrenik yalanın parçası olmasının daha iyi olacağını söyler.

Vonnegut, okuru adım adım ördüğü bir yalanın gerçekliğine doğru sürüklerken, kitabın sonunda, gerçeğin ne olduğu konusunda birçok soruyla baş başa bırakır. “Gerçeklik, bizim yaşadıklarımız mı, yoksa bize gerçek diye sunulan mıdır?” sorusu bir belirsizliğin ortasında yapayalnız bırakır bizi. Yazar, yitirilen bir masumiyetin nerede kaldığını sorgularken, bizi “kedi beşiği” isimli, daha çocukken yitirilen bir oyunun imgesine götürür; gerçekliğin oyunun yitirilişiyle başladığını, arayışın ise onu şizofrenik bir sınırda bulana dek devam ettiğini söyler.




Kitap Zamanı, Sayı: 76

Güncel

Yakında bir romanla edebiyat okurunun karşısında olacağım. Romanla ilgili gelişmeleri buradan takip edebilirsiniz.
Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
 

Tasarım

Tasarım Nur-İş | Kodlama Cin Fikir | Güncelleme Yazılım